Prof. Dr. Bekir Berat Özipek İle
Sığınmacılar, Ayrımcılık ve Ekonomi - II
11 Aralık 2021 - Busenur Yaman
Toplumda sığınmacıların varlığının iktisadi anlamda bir çöküş getirdiğine dair bazı yaygın görüşler vardır. Bu görüşler kaynağını kısa dönemli incelemelerden ve üstünkörü analizlerden almaktadır. Oysaki sığınmacıların potansiyel iş gücü ve farklı iş alanları ile geliyor olması göçtükleri ülke için pozitif avantaj yaratmaktadır.

Bu durumu Türkiye için değerlendirirsek Türkiye'nin göçün başladığı ilk dönemlerden itibaren açık kapı politikası izlediği görülür.Gelenleri kamplarda tutmak Anadolu geleneğine uymamakta aynı zamanda ekonomik potansiyeli olan büyük bir grubu kendine yük etmek anlamına gelmektedir.Göçün amaçlanmamış ve gözükmeyen olumlu sonuçları vardır. Anadolu göçlerle şekillenmiş bir tarihe sahiptir. Balkanlardan, Kafkasya'dan , İspanya'dan Doğu Türkistan'a kadar her yerden insanların geldiği bir coğrafyadır. Geleni içine alan bir özellik taşır. Göçlerin olmasıyla beraber birçok şey de değişime uğradı. Ekonomik olarak genişleme, ihracatın artması, kültürlerin zenginleşmesi bu sonuçlardan bazılarıdır .Tamamı göçe bağlanmamakla beraber Ortadoğu ile ciddi oranda iktisadi faaliyet yapılmaya başlandı. Antep ekonomik olarak Ankara ile yarışır bir konuma geldi. Şehirlerin dinamizmi değişti.

Son çalışmalara bakıldığında Suriyeli göçmenlerin gelmesiyle Türkiye'deki iktisadi hayatın gelişimi artış göstermiştir. Bu katkı devasa değildir ama pozitiftir. Örneğin Antep'te göçmenlerin gelmesiyle mesleklerin gelişiminde büyük bir artış olduğu görülebilmektedir.Önceden 4 ya da 5 çeşit ayakkabı imalatı gerçekleştirilirken şu an 10 civarlarındadır. Çünkü gelen sığınmacılar hünerleriyle, yetenekleriyle beraber gelmektedir.

Bir başka örnek olarak da Antep mutfağının gelişiminden bahsedilebilir. Antep mutfağının zenginliği Halep'ten gelen bir zenginliktir. Zamanla yavaş yavaş taşınan bu zenginlik kültürümüzün bir parçasını oluşturur hale gelmiştir.
Peki göçmenlerin varlığı iktisadi, sosyolojik, kültürel olarak faydalıyken Avrupa'da istenmemelerinin nedeni nedir?
Burada iki Avrupa'dan bahsedebiliriz. İlki göçmenleri istemeyen, Almanya dışında kalan Avrupa'dır.Diğer Avrupa ise Almanya'nın başta bulunduğu, islamafobik, ırkçı, ayrımcı önyargılarını bir tarafa bırakıp tamamen rasyonel ve pragmatik bir şekilde karar alan Avrupa'dır.
Almanya nüfus artışının negatife dönmesi ve nüfusunun yaşlanması dolayısıyla göçe ihtiyacı olduğunu bilmektedir. Hem demografik sorunları çözmek hem de iktisadi potansiyel taşıyan böylesine büyük grubu içine alarak gelişmeyi hedeflemektedir.Bu amaçla Almanya'ya 900 bini Suriyeli olmak üzere 1 milyon 100 bin göç alındı.
Ancak diğer Avrupa'yı göz önüne aldığımızda milliyetçi, ayrımcı görüşler devletlerin objektif çıkarlarını görmeyi engellemektedir. Ortalama insan ömrünün artması ve nüfus artış hızının ciddi oranda düşmesiyle beraber bakıma muhtaç bir yaşlı kesim ortaya çıkmakta ancak bu ihtiyaçları karşılayacak bir karşı kesim bulunmamaktadır. Günümüz ülkelerinin en büyük problemlerinden birini bu sorun teşkil etmektedir. Çözülememesi önündeki engeller arasında yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık yatmaktadır.

Sığınmacılar ve Enflasyon
Enflasyon meselesine bakarsak sığınmacıların göç ettiği yerlerde ilk zamanlarda fiyatlar artış gösterirken arz-talep ilişkisinden dolayı artışlar zamanla denge konumuna gelmektedir. Ancak bu süreç uzun bir zamanı kapsamaktadır. Fakat kimi zaman yabancılardan çıkar elde etmek için yüksek fiyatlar tanzim eden ev sahiplerinin varlığı bu durumu negatif yönde etkilemektedir.

Nöbetleşe Yoksulluk

Ucuz iş gücü meselesi iktisadi hayatın akışı içinde sürece bağlı olarak çözülmeye başlayan bir konudur. Çünkü kural getirmeye ve önlem alınmaya başlandığında mutlaka istisnalar var olur ve öbür tarafından dolanmak isteyenler yüzünden bir sonuca ulaşılamaz.Daha düşük iş gücü ve hizmet o malın fiyatının da daha düşük olmasını sağlar. Dolayısıyla iktisadi potansiyeli geliştirir. Daha fazla yatırımı ve daha fazla istihdamı beraberinde getirir.


Bu durumda ağırlıklı olarak yeni gelenler eskilerin işlerini ellerinden alma durumu söz konusu olmaz. Bir kesimin artık yapmak istemedikleri işleri yapar hale gelirler. Yer alıcı bir pozisyondan ziyade boşluk doldurucu bir pozisyonda bulunurlar. Bu duruma kavram olarak 'Nöbetleşe Yoksulluk' denmektedir. Örneğin eskiden Karadeniz'e çay toplamaya Kürtler ağırlıklı olarak Güneydoğu'dan giderdi. Ancak Kürtler orta sınıf haline gelmeye başlayınca yavaş yavaş çekildiler. Günümüzde Suriyeliler, Gürcistan ve Ermenistan'dan gelen işçiler bu işleri yapmaya başladılar. 10 sene sonra ise bu durum için farklı bir milletten söz ediyor olacağız.


Bir diğer örnek olarak da Balat'ın hikayesini verebiliriz.Balat'ta yaşayan Yahudi sınıf, orta sınıf haline gelmeye başlayınca başka semtlere taşınmaya başladı. 1990'lı yıllarda Türkler geldi ve onlar da orta sınıf haline gelmeye başlayınca Afganlar, Suriyeliler ve Romanlar bu semte göç etmeye başladı ve o civardaki işler de eş güdümlü olarak el değiştirdi. Örneğin kağıt toplayıcılığı.


Bu gibi durumlarda görünen ve görünmeyen olarak iki sonuç ortaya çıkıyor. Örneğin Gaziantep'te Suriyelilerin gelmesiyle işini kaybeden 300 işçi varsa süreç içerisinde ,hemen görünmese bile, yeni iş imkanları doğuyor ve bu süreçte 5000 kişiye yeni iş sahası doğmuş oluyor.


Antep'te şu anda Suriyeliler tarafından kurulan iş yerinde 700 (bazılarında 15.000) kişi çalışmaktadır. Başlangıçta küçük ve az istihdam sağlayarak faaliyet gösteren iş yerleri zamanla bütün üretimini ihracata yatırarak yurt dışına açılır hale gelmişleridir. Bu durumda büyüme hem Türkiye'nin iktisadi anlamda gelişmesine hem de istihdamın giderek artmasına neden olur. Bu da göçün görünmeyen olumlu bir sonucu olarak karşımıza çıkar.


İstanbul Ticaret Odası'nın verilerine göre İstanbul'da şirket kuranlar arasında ilk sırayı yabancı teşebbüsler arasında Suriyeliler almıştı. Ancak pandemi Türkiye'de sosyal güvenlik güvencesi olmayan insanları iktisadi potansiyelini kötüye çevirmesinden ötürü bu durumdan en çok Suriyeliler etkilendi. Bu yüzden günümüzde yabancı sermaye arasında Suriyeliler ikinci sırada yer almaktadır.




Hocamızın Tavsiyesi

Sinan Çetin- Propoganda Filmi
*Yazı Bekir Berat Özipek’in 'Sığınmacılar, Ayrımcılık ve Ekonomi - II' konulu konuşmasından temel alınarak hazırlanmıştır.