Sığınmacı Etkisi Makro İşsizliği Artırmıyor
Yukarıda sözünü ettiğimiz amaçlanmayan pozitif sonuçlar konusuyla bağlantılı olarak, sığınmacıların ekonomiye etkisinin esas olarak pozitif olduğu ifade ediliyor. Bu konu, dünyada da Türkiye’de de birçok iktisatçı tarafından tartışılan bir konu. Artıları, eksileri ve belli bir zaman dilimini değil de bir bütünü ele alarak konuşan uzmanlar, göçmenlerin ya da sığınmacıların ekonomiye etkisinin uzun vadede pozitif olduğunu söylüyorlar.
“Onların gelmesiyle kiralar yükseliyor, insanlar kendi işlerini kaybediyor, işsizlik artıyor.” Peki bu şartlarda pozitif etki nasıl mümkün? Konuya uzun vadeli bakan ve istatistikleri yorumlayan uzmanların farklı olarak söyledikleri şey şu: İki çeşit etkiden söz edebiliriz, görülen ve görülmeyen etki. (Ekonomide Görülen & Görülmeyen Etki konusunda Fransız ekonomist Bastiat’a başvurulabilir).
Ekonomide Görülen ve Görülmeyen Etki
Bazı etkileri hemen görebilirsiniz ve dile getirebilirsiniz ama bazılarını hemen görmeniz o kadar kolay değildir. Bunun bir örnekle açıklayalım. Bir grup göçmen ülkenize geldiğinde bir grup insanın işini kaybettiğini görebilirsiniz. Bu görülebilen bir şeydir. Ama göremediğiniz şey onların oraya gelmesi ile birçok insan için iş potansiyelinin yaratılıyor olmasıdır, bu ise anında görülemeyen bir şeydir. Bu noktada görülen ve görülemeyeni, kısa ve uzun vadeyi birlikte değerlendirmek gerekir.
Baktığımızda, yeni bir insan grubu var ve yeni insan grubu eklendiğinde işsizlik olacağı yorumunu yapıyoruz; ama böyle olmuyor. Böyle olmamasının sebebi, kısa ve uzun vadenin beraber değerlendirilmesi. Çünkü sığınmacılar ya da göçmenler geldiklerinde aynı zamanda bir istihdam kapasitesi de oluşturuyorlar. Üreticiler, tüketiciler, çalışanlar, işçiler ve işverenler olarak geliyorlar. Bütün ekonomik aktörlerin bir arada geldiğini düşünebiliriz. Yani karma bir toplum, toplumun küçük bir örneği olarak geliyorlar; tıpkı tıpkı herkes gibi. Sığınmacı imgesinin trafik ışıklarındaki insanlardan ibaret olarak zihinlerde canlanması hatalı, çünkü bu insanlar emekleri ve sermayeleri ile beraber geliyorlar.
Ekonomiler için -özellikle de nüfusun hızla yaşlandığı Avrupa ülkelerinde- sosyal güvenlik sistemi ciddi anlamda taze kanın ekonomiye girmesini gerektiriyor. Nüfus yaşlanıyor ve insan hayatı eskiye nazaran çok daha uzun. İnsan ömrünün uzaması demek emekli olduktan sonra belki de 30-40 sene boyunca devletlerin bu kişilere ekonomik destek sağlaması demek. Bu durum emeklilik sonrası devletlere binen finansal yükü artırdığı gibi yeni gelenlerin bu sistemin sürdürülebilmesi için sisteme dahil olması gerekiyor. Bu sebeple nüfus artış hızı düşük ülkeler göçmenlerin varlığına ihtiyaç duyuyorlar. Uluslararası finans kuruluşları, ‘Yaşlı Avrupa’nın sığınmacıların potansiyelini göz ardı ettiğini ifade ediyor. Almanya bu konuda aksiyon alan Avrupa ülkelerinden ve 1,1 milyon göçmene ev sahipliği yapıyor.