Prof. Dr. M. Murat Erdoğan İle
Suriyeliler Barometresi
Yazar: Vildan Köksal
Neden Göç Ediyoruz?
“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Tolstoy

Göç insanlıkla yaşıt ve insanlık tarihi göçle baştan sona ilişkili (Hatta Adem ile Havva’nın hikayesinin ilk zorunlu göç hikayesi olduğu söyleyebiliriz). İnsanlar hareket etmek, bir yerden bir yere gitmek istiyor; göç ediyorlar. Bu şekilde ise toplumlar ve insanlık gelişiyor. Çünkü insan için hareket etmek yeni ufuklar, bu da gelişme göstermek anlamına geliyor. Hareketlilik gelişmeyi beslediği gibi tarih boyunca atın ehlileştirilmesinden tekerliğin icadına birçok yenilik de insan hareketliliğini sağlamaya yöneliyor.

Neden hareket ediyoruz? Daha iyi bir yaşam için. Göç gayet insani bir durum, çünkü insanın kendini geliştirme ve daha iyi bir hayat arayışının adı.
Hepimiz Göçmeniz ama Bazılarımız Daha Göçmen
“Hepimiz birer göçmeniz aslında, sadece bazılarımız bunu unuttuk.” Moises Rodrigues

Birçoğumuz aslında göçmeniz, bu da gayet doğal gelir bize. Örneğin “Ben Vanlıyım, liseden sonra Ankara’ya geldim bir daha da dönmedim. Orası benim için turistik bir yer oldu artık. Ailem de geldi, buraya yerleştik. Babam geldiğinde sormuştum rahmetliye ‘Nereye gömülmek istersin?’ diye, ‘Ankara’ya isterim, ben artık memlekete dönsem ne olacak? Arkamdan bir tane Fatiha okuyacak insan olmayacak’ demişti.” Tanıdık, değil mi? Özellikle mezarlıklar bu anlamda enteresan yerlerdir. İstanbul mezarlıklarında Türkiye’nin her yerinden gelmiş insanların yattığını görürüz.

Göç bir süre sonra bir kalıcılığa dönüşür.

Homo Sapiens’in Tarihi -ya da Homo Migrans-
“Bir yerden bir yere taşınmak tıpkı doğumlar, hastalıklar ve ölümler gibi insan varoluşunun bir koşulu olduğundan için ‘Homo Migrans', 'Homo Sapiens' olduğu sürece var olmuştur.” Klaus J. Bade – Göç Tarihçisi

Ve işte buradayız. Şu anda 270 milyon kişi (dünya nüfusunun %3.5’i) göçmen. Dünyanın öteki ucuna gidenler; para kazanmaya, onurlu bir hayat yaşamaya, eğitim almaya, ailesine destek olmaya çalışan insanlar... Çünkü ne kadar mobil olursan kendini o kadar geliştiriyorsun ve insan gelişim için çaba gösterdikçe kendisini var edebiliyor. Bizi göçmen olmaya teşvik eden şey bu.

Bu yüzden göç tarihin başından beri var olan ve var olmaya devam edecek bir olgu.

Göçmenliğin Son Kullanma Tarihi Ne Zaman Dolar?
“Ne diyorsun yahu, sen kaç günlük İstanbullusun? Ben 30 yıldır İstanbul’dayım...”

Eski geldiğiniz yerle bir duygusal bağınız hala vardır; ama asıl o anda bulunduğunuz yere sarılırsınız. Hatta oraya sonradan gelenleri de sevmez, başta bir mesafe koyarsınız. Gelen ister Hakkari’den, ister Rize’den, ister Kayseri’den olsun. Çünkü yeni gelen genelde sizin kültür seviyenizin, şehre alışkanlığınızın gerisinde görünür. Onun şehrinize ait olmayan alışkanlıkları vardır; dışarıda halı yıkar, ayakkabılarını kapının önünde bırakır örneğin. Sonra kendini geliştirir. Oysa siz artık kibarlaşmışsınız, balkona çamaşır asmıyorsunuzdur -siz de öyle gelmiştiniz aslında-.

Yani sonradan gelenler her toplumda sıkıntı yaşar, sonra kendilerini ispat ederler. Ama aynı şeyi pek de fark etmeden yapmaya başlarlar.

Ev Sahipleri ve Misafirler
“Üç göç, bir yangın yerini tutar.” Türk Atasözü

Göçler, özellikle de büyük göçler, hem göç eden hem de göçü kabul eden toplum için büyük ve yönetilmesi zor olaylardır. Günlük hayattan bir örnekle ev sahibi toplulukların tarafında manzara biraz da şöyledir: Bir eve yeni bir çocuk geldiğinde aile düzeniniz değişir, kadının rolü, erkeğin rolü, oturma düzeni, odaların şekli, gezme eğlenme konseptiniz, yediğiniz yemek bile, her şey değişir. Kendi içinizden, kendinizden bile olsa hayatınız yeni gelen insanlarla değişir.

Toplumsal olaylarda -özellikle göçte- yaşanan sıkıntılar bu yüzden çok anlaşılabilirdir.

Göç ve İltica: Gitmek istemediği halde gidenler
“Kimse terk etmez yurdunu, yurdu bir köpek balığının ağzı olmadıkça
Kimse çocuğunu bir kayığa bindirmez, su karadan daha güvenli olmadıkça” Warsan Shire-Şair

Kişilerin daha iyi bir hayat için kendi istekleri ile bir başka ülkeye gitmeleri ve yerleşmeleri göç olarak adlandırılırken -siz bir yere gitmek istiyorsunuz, gitmek istediğiniz ülke sizi kabul ediyor-; iltica durumunda ülkesi tarafından korunamayan ya da bizzat ülkesi tarafından tehdit edilenlerin zorunlu göçü söz konusudur. Bunun yanı sıra da yoksulluk, sefalet, zulüm, işkence, savaş...

Göçmenlik hem göç eden kişi hem de insan kaynağına ihtiyaç duyan ve belirli göçmenlik şartları belirleyen devlet için bir seçme işidir, mültecilik durumunda ise seçme şansı yoktur. Bu, konuyu daha da girift hale getirir.


Neden ‘Daha Çok’ Göç Ediyoruz?: Son 20 Yılda Hem Uluslararası Göçmen Hem Mülteci Sayısında 2 Kat Artış
“İnsanların canları için kaçmasını engelleyemezsiniz. Geleceklerdir. Sizin sahip olduğunuz seçim ise onların gelişini ne kadar iyi yönettiğiniz ve ne kadar insanca olduğunuzdur.” Antonio Guterres-BM Genel Sekreteri

Cevap gözlerimizin önünde: Aşırı derecede gelir farklılıkları, zulüm farklılıkları, sistem farklılıkları, iklim farklılıkları… Dünyada en fazla parası olan %1’lik kitlenin parası, kalan 7 milyar insanın sahip olduğunun 2 katı. Dünyadaki toplam gelirin yaklaşık %9-10’unu gelişmekte olan ülkeler alırken, gerisini ise diğer büyük ülkeler almakta. Bu ülkelerde açlık ve diğer sıkıntılara zulüm de eşlik ediyor. Adaletsiz, haksız ve hukuksuz bir dünyada insanlar tarih boyunca yaptıkları gibi daha iyi bir yaşamın peşine düşüyorlar.

Bugün Türkiye ve dünyanın en büyük problemlerinden biri olarak düzensiz göçü -ne göç ne de iltica hakkı tanınmadan ülke değiştiren insanları- konuşurken; bu tablo karşısında göç etmenin bir insan hakkı olduğu gerçeği de karşımızda duruyor.

Türkiye ve Suriyeliler Sığınmacılar
Suriyeliler Barometresi 2020 araşturması için Suriyeliler arasında gerçekleştirilen anket çalışmasında “Suriye’ye dönmeyi düşünmüyorum” diyenlerin oranı %22,2.

Yaklaşan seçimlerle beraber düzensiz göçmen konusunun yanında Türkiye’de yaşayan yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacının geri dönüşü de gündemde kendisine daha fazla yer bulmaya başlarken; Suriye’de hala devam eden çatışmalar ve belirsizliğin yanında, 2011 yılında sayısının 5 milyon olduğu tahmin edilen konutların 2.5 milyonu ve altyapı yıkılmış durumda. Ülke içinde yerinden edilmiş olan 6,5 milyondan fazla Suriyelinin çoğu ise çadırlarda ya da sağlıksız koşullarda yaşıyor.

Mevcut tabloda; savaşın tümüyle sonlanması, Esad yönetiminin değişmesi, sığınmacıların geri dönmesi için uygun şartların oluşması durumlarında bile Suriye’nin yeniden imarının on yıllar süreceği düşünülüyor. Bu da geri dönüş ihtimalinin gerçekçiliğini azaltıyor.

Birlikte Yaşamaya Hazır Mıyız?
“Öyle farklıyız ki, birbirlerinin ülkesinde kaçak yaşayan göçmenler gibiyiz.” Lidia Yuknavitch-Yazar

Suriye’deki on yılı aşan savaş, insani dram ve sığınmacı göçü konusunda karşı karşıya kaldığımız, büyük ve yönetilmesi zor bir olay. Bir arada yaşamak kolay bir konu değil. Kendimize sorabileceğimiz temel sorulardan biri ise ‘Öncelikle Biz Türk toplumu olarak birlikte yaşamaya hazır mıyız?’ Sekülerler ve dindarlar, Türkler ve Kürtler, Aleviler ve Sünniler ya da bunları bir kenara bırakıp Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlılar olarak birlikte yaşamaya hazır mıyız? Toplumsal barış ve huzur herkes için elzem olduğu gibi, toplumların bir arada yaşaması da hem bir ihtiyaç hem de aşılması gereken sorun.

Bu yüzden bu sürecin ciddiyetle ele alınması ve ‘birlikte’ yaşamak için “bütün tarafların” çaba göstermesi gerekiyor. Siz ne dersiniz, birlikte yaşamaya hazır mıyız?

*Yazı Murat Erdoğan’ın Suriyeliler Barometresi konulu konuşmasından temel alınarak hazırlanmıştır.

Kullanılan Diğer Kaynaklar
-BBC Türkçe

15 Kasım 2021